7 Şubat 2011 Pazartesi

Bağsız-lar

Bazı insanlar vardır yaşamınızın bir dönemini beraber geçirdiğiniz. Aslında şöyle bir geriye dönüp bakınca çok fazla bir paylaşmınızın olmadığını gördüğünüz ama yaşamınıza giren herkese değer veren bir yapınız olduğundan onlara da gereksiz değer verip, bir şeyler beklediğinizi farkettiğiniz. Aslında bu yaşamınıza giren herkese değer verme durumu, ilk gençlik yıllarına, toy zamanlara, saf salak, hayatı tanımadığınız zamanlara denk gelir tam olarak. Sanırsın ki, arkadaşlık böyle olur. Sonra yıllar geçer, aklın başına gelir, kendini tanır kişiliğini oturtursun. Ne istediğini anlarsın ama bir bakarsın çoook başka yollara sapmışsın sen. Kafan çok başka bi kafa. Hayatı algılayışın onlarınkinden çok farklı. Ama onlar...onlar diyorum, senin bir zamanlar dostluklarından medet umduğun insanlar toplanıp bir ittifak oluşturmuş. Pek bir sever olmuşlar birbirlerini. Sense onlara göre çok başka, çok uzak kalmışsın ve hala, bir zamanların minik paylaşımlarının hatrına dost olmaya çalışırsın tüm sevecenliğinle, aralarına girmeye çalışırsın, onların dilinden konuşmaya çalışırsın ama olmaz, olamaz...Ben diyorum ki, yaşamımıza giren herkes ömür boyu yaşamımızda olmak zorunda değil. Bazı ilişkilerin miadı doluyor, bitmesi gerekiyor. Bazı insanlar geçip gidiyor, bazıları kalıp bize yarenlik ediyor. Bazen kırılıyorum ama ben. Neden kırıldığımı neden ciddiye aldığımı bilmiyorum ama bazen çok kırılıyorum. İnsanların kendi yaşamlarını kendi çevrelerini ciddiye alıp seni duymamaları, umursamamalrı gücüme ve gıcığıma gidiyor...Keni yaptıklarının, yazdıklarının, konuştuklarının akıllıca ve en doğru şeyler olduğunu düşünüp senin davranışlarına, zevklerine, yazdıklarını ve konuştuklarına karşı ukalaca tepeden bakıp küçümser bir tavır takınmaları beni çileden çıkartıyor. Aslında burda kırıldığım nokta, aslında kırgınlık da değil, insanların bu ukalalıklarının haddini bildirme isteği içimdeki. Bir de bunu yapanlar kendilerini entelektüel, aydın diye tanımlayan, hümanist görünen insanlar. Ama entelektüel olucam diye yaşamın tüm diğer renklerine kapılarını pencerelerini kapattıklarından dünyanın sadece kendi etraflarında, kendi inandıkları değerler çevresinde döndüğünü sanıyorlar. Ben "hafif entelektüel" kalıp, ufkumu geniş tutmayı seçerken, onlar "tam entelektüel" olup at gözlükleriyle dünyaya bakmayı yeğlemişler. Aramızdaki fark bu işte. Şimdi neden üzüleyim ki dimi? Yazdıkça aydınlandım valla. :-)

Hiç yorum yok: