1 Mart 2011 Salı

Bit pazarında idik...

Bugün bit pazarındaydık. Çok güzel bir antikacı keşfettik. Aslında sadece antikacı da değil. ne ararsan var. 1 milyoncu tarzında bir antikacı daha çok. Kağıt lambalar, sepetler, süs eşyaları, boncuklu asma kapılar, sehpalar ve daha bir sürü şey...pembe, turuncu ve yeşil pembe kağıt lambalar ve kırmızı kurdeleli hasır bi sepet aldım. Fotoğraflarını çekmeye üşenmesem çekip koyucaktım ama halim yok :) sonra bir ara koyarım.

Bit pazarı deyince aklıma hep "Eternal sunshine of the spotless mind" gelir. O kavga ettikleri, bit pazarı (flea market) sahnesi. Hiiç öyle...Bugün kırmızı beremle dolaşırken daha bi çok geldi. Çocuk konusunu açsaydım kesin o sahneyi aynen yaşardık hahaha :) Kate Winslet'in turuncu saçları ve mavi beresi vardı gerçi ama olsun. Yaşardık işte..Daha sonraki sahnelerin birinde de " I should have left you at the flea market!" ( seni bit pazarında terk etmeliydim) diye bağırır Kate Winslet...Hatırlarsınız. Ne acaip filmdi...Ooy...

Neyse işte, öyle...:)

28 Şubat 2011 Pazartesi

2h37 (2006)

Biraz önce izledim. Çok enteresan bir film. Konusu sıradan ama görüntü, kurgu ve çekimler çok başarılı...


Heeey !

Miskinkek beni okunması en keyifli bloglardan biri seçmiş. Sevindirik oldumm. :-)Öpüyoruuuum :)


Tırsak bünyeye de bu yapılmaz ki ayol..

Ne kadar tırsaksan o kadar tırstırıcı şeyle karşılaşırsın hayat boyu. Ya bırak, ben korkularımla yüzleşme işini kendim yapabilirim! Yardım istemiyorum! ama yok ille bişey gelir seni dürter mutlu huzurlu otururken.

Ben genelde eğer birini beklemiyorsam kapı çaldığında açmam. Çünkü çoğunlukla- 1 numarada oturduğumuz için- önüne gelen basıyor. Ciddiye almam yani. Bir de o zil sesi tedirgin eder beni nedense. Desibelinden mi bilmiyorum ama rahatsız olurum işte. Neyse, sabah ısrarla biri zile basıp duruyor. Açmadım, ama o kadar ısrarlı ki. Tam o sırada ev telefonu çaldı. Bir baktım saçma bir numara. hakkaten abidik. uyduruk bişey, hani böyle 1-2 rakamı eksik falan gibi.. tedirginlikle açtım, ses yok. Haydaaaa zil çalıyo ama hala. Kapının önüne gelmişken açayım bari dedim.Açtım. Tuhaf bir adam. kasketli, çantası var ve kekeliyor bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Ama kapının dibine kadar da girmiş. Öyle satıcı falan gibi de değil ama. Hiç tekin olmayan bir havası var. Aynen kapattım kapıyı. Bir daha da çalmadı kapı.Telefon da. Sonra dinledim bakiim başka zillere de basacak mı diye, satıcı olunca öyle oluyor çünkü ama basmadı. Abi yalnızca bana gelmiş'! :/Tedirginim hala. Delikten bakıcam korkuyorum şimdi. Orda ööle dikiliyosa falan diye.O değil de asıl bahçede dikiliyorsa daha fena. Korkuyorum pencereden de bakmaya. Amaaaan. Git beeee. "Çığlık" modunda yaşamasak ya hayatı. Ayıp ama.

27 Şubat 2011 Pazar

canın oje sürmek istediğinde mutlusundur.

Tamam yeni bişey keşfetmedim ama bi dinleyiverin..
Canın ne zaman kendinle ilgili bir şey yapmak isterse, işte oje sürmek, maske yapmak falan, bi bak kendine hakkaten rahat ve mutlusundur. Yoksa günlerce kırılmış tırnaklar ve bakımsız bir suratla hangimiz gezmedik ki...tırnağın kırılır 1 hafta eline törpüyü alıp da iki dakka törpülemek bile gelmez içinden..."bat kızım batabildiğin kadar bat,rezil ol, sana bu yakışıyo, törpülicen de nolcak, ruh göçmüş allooooo!?" psikomanyakolojisi...ruhen rahatlamak, fiziki güzelleşme isteğini de elinden tutup getiriyor. depresyon dedikleri şey de böyledir ya. Bakın depresyonun tanımına, paspallıktan bahsederler hep. Paspalsındır çünkü umudun yoktur. Ruhun göçmüştür. Çıktığın anda da ilk iş oje sürüp maske yaparsın. Böyledir anacım bu.

Haa hayatı boyunca hiç manikürsüz tırnaklarla bakımsız suratlarla gezmeyenler de var. Bilemiyorum onları. Hep mutlular kanımca. Anlamsız bir biçimde. Ya da bu, sıkıntılardan kurtulma ve deşarj olma yöntemleri. Ama olmuyo işte ki öyle...denemedim mi sanki..depresyondayken insan yahu bi kendime bakayım da rahatlayayım diyebiliyor mu ki var mı öyle bişey? bence yok. Yapabiliyorsa zaten depresyonda değildir ki. Yok yok onlar hep mutlu. Doğuştan. Şanslı bebeler.

Tamam yaa kendini sevmekle alakalı biliyoz. Biz de seviyoz kendimizi ne var. Ama bazen sevmiyom işte. Sevmediğimde paspallaşıyom. Öyleyim ben. Sevmediğimde de bakımlı gezemiyom. Gezebilen var ise reçete istiyom. Bu kadar.

Neyse....Haydi bakalım ojeyeeee :-))

toz yorgunluğu

1 yıldır oturulmayan evde biriken ve her yerden durmadan dökülen taş toprak molozları atmak için 4 saat aralıksız çalışan ben, şu an beli başı tutulmuş bir vaziyette ööle mal gibi oturuyorum. Ya aslında keyifliyim oolum.1 yıldır oturulmayan evde senin ne işin var niye temizledin manyak mısın diye sorabilir insanlar. Ben manyakmışım dimi.Gidip boş evleri temizliyomusum manyak gibi. Sonra da ay belim tutuldu çok yoruldum diye ilgi bekliyomusum :) Yok yok, sevgilimin evi. Yeni tutuldu da ev..O demişti ama yorma kendini diye ama ben dayanamadım. keyif almasam yapmazdım zaten. Osho'yu bir kez daha saygıyla anıyorum burda. Feci meditativ bir eylemdi. Süperim! :)

Valla ev benim evden daha güzel onu söyliim :)ben kendi evimde bile bu kadar temizlik yapmıyorum ki..."kıyı bucak temizlik" diye bir laf vardır. Anneannem derdi hep. Kıyı bucak temizliği anneanneler yapar anca. ben yapmam. Kendimi o kadar yoramam. Yapacak daha önemli işlerim var; blog yazmak gibi heheheoheohioğğğ :)) sevgilinin evine yapmışın ama diye bir cümle yakaladım havada. Evet yaptım. Suçluyum. Yılda bir kere belki gelir o şevk o da bu seferlik ona denk geldi. Haa bi dahaki sefere kendi evime denk gelir belki o şevk..ama belki :) ama sonuçta orası da benim evim sayılır...sayılır değil öyle...o yüzden pek de birşey farketmiyor azizim.

Mesela pislik ve temizlik anlayışım çok farklı benim. Pis değilim asla ama millete batan şeyler bana batmaz. Buzdolabı yeni alındıysa mesela, öyle ıcığıyla cıcığıyla uğraşamam, bi silerim olur biter. Ya da eve yeni alınan bardak tabak falan gibi şeyleri öyle makineye atıp da yıkamam, sudan geçiririm olur biter. Ne lan ne var abartacak...altı üstü toz var üzerinde...ölmedim hasta da olmadım şu ana dek...benim içim rahat valla :) ya da böyle koltukları çekip, kitapları indirip falan toz alamam...haa belki çok mutluysam o da yılda 1-2 kez belki olabilir. keyfime bağlı. Ya bana ciddi sinir basıyo öyle zamanlarda. Böyle her yer dağılıyo ya, onu indir bunu indir, koltuğun üstü ıcık bıcık doluyo falan...hhhöööf! Böyle minik ıcık bıcıklarla uğraşmak fenalık bastırıyor bana. Zaman kaybı gibi geliyor, anlamsız geliyor, öyle bir halet-i ruhiye içine giriyorum. Elde bulaşık yıkarken çatal bıçal yıkamak ve çamaşır asar ve toplarken don, çorap falan deli eder beni. Bir iş yaparken de fazla ayrıntıya girersem zaman kaybediyormuşum gibi gelir hep, zaten pek çok konuyu çabuk kavrayabildiğimden,ayrıntılarda boğulmak beni benden alıııır götürür ağzımı yüzümü yamultur bırakır. Öyle yani. napiim.

Bi de cam silmek. Cam silmek kadar gereksiz bir eylem var mıdır acaba? Anneannem "elalem ayıplar" diye cam silerdi. Çok titiz bi kadındı o ayrı da hep elalem için yapılırdı her şey. Çamaşırlar da elalem için asılırdı mesela. Düzgün asmak mühimdi. Paçavra gibi asarsan elalem ayıplardı. Ev bile elalem için temizlenirdi. Güzel yemekler bile elalem için yapılırdı. Arkandan ne hamarat kadın diye konuşsunlar diye. Hayatları buydu.kendileri de konuşurdu; "falancanın kekini hiç beğenmedim" filancanın halısı ne pisti aaaay" diye...Bi de bi tepki oluştu galiba bende. Aileden biri hep bu konuda övülürdü. (yenge, teyze kızı falan) Şöyle titiz böyle titiz falan diye. Uyuz olurdum. Öyle olunca herkesin bana saygı duyacağını sandım hep. O kişi de, herkesin onu öyle bulduğunu bilerek kasım kasım kasılırdı. Bu ne oğlum! titizliğinle mi varolacaksın bu hayatta? ben istemedim.Reddettim. Farklı olucam diye böğürdüm. Oldum da...Evet evet biraz da tepkiden öyle oldu...Titizlik manyağı bir ailede büyüyüp "kıyı bucak" temizliği reddetmek böyle açıklanabilir.

 Hep düşünürüm şimdi ne kadar boşa harcamışlar hayatlarını diye...Ben de her bi şeyi öğrendim de yapasım yok. Yapasım olsa bile başkaları için yapmam. Durum bu.

aaa ama dondu sütyendi falan hassasım bak o konularda...kesin yıkarım onları...sonra küpeler mesela...2-3 kez kolonyalı pamukla ovulur öyle takılır; yeni alındıysa...falan filan işte...Takıntım yok mu demiştim? halt etmişim :))

Güzel bir pazar geçirmeyi umut etmekteyim. Bi de "...and the oscar goes to.." yu da merak ediyorum bu arada. Uyumaz da uyanık kalırsam izlemeyi planlıyorum.Sevgiler, saygılarr

NOT: Paylaştığım filmler harbi güzel filmler ha, izleyin ulen! :))

Mermaid (2007)

Çok güzel bir Rus filmi. Birazcık Amelie tadında..