25 Ocak 2011 Salı

Çocuklaardık, bitli çocuklardık o zamaan !

Bi zamanlar hepimiz bitlendik! Kafamızda böcekler gezdi..Şimdi düşününce bir gülme aldı beni! dayanamadım yazmak istedim. Uzun sarı gür saçlarım vardı, herkes bayılırdı. Ama gel gör ki bitliydim! tabi bunu yakın çevremiz dışında -anne, anneanne - kimse bilmezdi. Bir sabah anneannemin evinde yer yatağında uyurken sabah annemin beni uyandırmaya gelip saçımı okşarken "ayy bitlenmiş anne bu kız!" diye attığı çığlığın ardından başladı maceram.Allahımmm bit ilaçları, demir sık dişli taraklar, sonracığıma gazyağları...kafa derim büzüşmüştü artık böcekleri kovacaz diye...Yok efendim hiçbir şey fayda etmedi. Sonra bi gün hepsi aynı anda gitmeye karar verdiler nasıl oldu hiç hatırlamıyorum orasını. Hep "bit temiz saça gelir" diye bir hurafe dolanırdı etrafta. Saçlarımı yıkamadığımı biliyorum, kirlenince belki "öfff pismiş burası hadi gidelim" deyip giderler diye...Hiç unutmuyorum ilkokul 5.sınıfta, öğretmen sınıfta cetvelle bit kontrolü yapıyordu. Ben de bitli olduğumu biliyorum ya, sıra bana geldiğinde bir utanmıştım, "bende yok öğretmenim bit" dediğimi hatırlıyorum. Ama çaresiz eğdim kafamı tabi. Saçlarımın gürlüğünden midir ne, öğretmen "sende pek birşey yok, sirke var sadece tek tük" demişti. "Sirke"! ben de kontrol bittikten sonra, bitli arkadaşlarma dönüp, "bende bit yokmuş sirke varmış" demiştim gururla...Kafamda sirke olmasının gururunu yaşadım ben bee heheeeyyt! Öğretmenin cahilliğinden mi, yoksa bitlerin bolluğunu söyleyip beni korkutmak istemediğinden midir niye öyle dediğini bilemiyorum. O sirkelerin teker teker açılıp birer etli butlu bit olacağını öğrendiğimde öğretmenime olan güvenim de sarsıldı haliyle ve gururum yerini hayal kırıklığına bıraktı.Sirke bitin yavrusuymuş meğersem bak seen!
Bir kere de anneannem aynanın önünde gazyağıyla saçlarımı tararken arkadaşlarım beni dışarı oyun oynamaya çağırmıştı. Çok utanmıştım o gün. Anneannem bitli torununun kafasıyla uğraşmaktan artık bıkmış, gerilmiş haliyle kovmuştu arkadaşımı. izin vermemişti çıkmama. Çünkü bit temizliği yapıyorduk. "Bu bitler bitmeden dışarı çıkmam yok! cezalısın!" dememişti tabi ama o anlama gelen bişeyler demişti.Aynanın önünde kafam önüme eğik, bitli güzelim saçlarım karman çorman bir halde "siz gidin ben sonra gelirim" demiştim. Tabi böylece bitli olduğumu öğrenenler git gide artıyordu ama allahtan o yıllarda bitsiz çocuk bulmak zordu o yüzden kimse kimseyi dışlamazdı. Bilirdik ki eğer o gün biri oyuna gelmediyse, annesi bitlerini ayıklıyor.


İşte bu da damgasını vuran bir olaydır çocukluğuma...Bit olayı...lanet olsun o neymiş be öyle!

herşey gönlünce olsun

"herşey gönlünce olsun" lafı ne kadar iç acıtıcı  bir laftır yarabbimm...Biri size" herşey gönlünce olsun" dediğinde içinde "yanında değilim ve belki de olamayacağım ama sana çok değer veriyorum seni çok seviyorum" vardır...bir ayrılık bir kopuş, hüzünlü bir dilektir bu...Ya da biz birine bunu derken derinlerde bir yerlerde korkunç bir hüzün duyarız. Ona, onun yaşamına verdiğimiz değerin göstergesidir aslında. Hep ağlayasım gelir benim bu lafı duyduğumda ve söylediğimde.
 Herkes ben gibi manyak değil tabi, her cümleye anlam yükleyecek kadar...neyse efendim. Bu laf bir kurtarıcıdır çoğu zaman. Mesela doğum günlerinde falan ne yazıcam diye karar kara düşünüp sıradan olmamak için egzantirik cümleler bulmaya hiç gerek yoktur. "Herşey gönlünce olsun" demek yeterlidir. Karşıdaki ona verdiğiniz değeri anlar. Tamam işte zaten istediğimiz de bu değil mi?Amaaa tabi cümlelere bu kadar anlam yüklemeyip öylesine söyleyen ve sırf birşey dilemek için dileyen insanlar için bu laf "ne öfff ne dicem ki şimdi,uğraştırma beni" gibi bir nedenle de söylenebilir ama işte lafın güzelliği; karşıdaki her halukarda ona değer verdiğinizi sanır. Lafın fonetiği buna uygundur çünkü. Demem o ki, gerçekten sevdiğiniz,değer verdiğiniz insanlara söyleyin bu lafı. Geçiştirmelik değildir. Hoştur, şıktır, özeldir...

savulun mikroplaar

Günde 3-4 şat saf limon suyu, 2-3 portakal, 348 tane limonlu çay, arada ballı sıcak süt ve salyalar aka aka rezalet bir halde ağzım yüzüm yamulmuş, kanter içinde uyuyup uyanmanın ardından vücudum mikropları def etmek üzere. Burnum akmaya ,öksürüğüm hapşuruğa dönüşmeye başladı hayırlısıynan. Bi de aspirin c plus takviyesi de yaptım ooh miss...Bi de yabanmersini ve yer elması almış aşkım çok yararlı diye. İlk defa yiyorum ikisini de. Dilek de tuttum yerken. Annem hep öyle der, o yıl ilk defa o meyveyi yerken dilek tutman gerekirmiş.Tuttuk bakalım nolcek...Ulen kendimi nasıl güçlü hissediyorum iyileşirken...o limon suyunu şap diye içtiğim anda mikropları bozguna uğratmanın verdiği zafer beni kendime getiriyor...Yenilmedim ulen size hihaaaayyyt! diye bağırasım geliyor. Musti çok komik yalnız..Musti kedim bu arada...ne zaman hasta olsam, uzaktan uzaktan suratıma bakıp "ne biçim oldun la sen, ağzın burnun yamulmuş, düzel de öyle görüşelim" diyo adeta. Kediler bi utandırır insanı bazen, kedi besleyenler ve sevenler bilir...öyle bilgedir ki onlar...utanır sıkılırsınız, yanlış bir şey yapıyorsunuz sanırsınız, gözüne girmeye çalışırsınız...çünkü kendileri mükemmeldir, gelemezler öyle hastalıkmış, hapşuruk öksürükmüş uyuz uyuz yatmakmış falan...Dimdik sapasağlam ayakta ve her daim oyuna hazır olmalısınız...neyse işte...hasta olmak kötü şey, hasta olmayalım olanları uyaralım :P iyigeceler herkese.

23 Ocak 2011 Pazar

Peşimde bir astrolog var!

Bir tane astrolog kadın var. Amerikalı sanıyorum. 3 yıldır filan bana düzenli olarak " Hi! I felt something very important is going to start in your life, so i felt i have to write to you" gibi şeyler yazıp duruyor. Şimdi de "some very important news about 2011!" başlıklı bir mail göndermiş. İşin garibi, hani böyle spam mailler gelir de, tıkladığnda, devamını okumak için para ödemen gerektiği çıkar ya ortaya. Bu öyle de değil. Kadın bayağı bayağı 5 sayfa falan oturup yazıyor bana...Ciddiye alıp almamam gerektiğini de bilmiyorum. Okumaya üşenip kapatıyorum bazen, sonra da aklım kalıyo anasını satiim! Ama kadın benim özel astroloğum gibi oldu resmen. Çok seviyo beni. Mesela 22 Ocak çok önemli bir günmüş ve dikkat etmem gerekiyormuş. Hayde bakalım! dün işte! Ballı sütle tatlıya bağlanan "ateşli"cumartesi gecesi ! Biliyorum işte ya, ne zaman gündüz içimde bir sıkıntı huzursuzluk hissetsem ve o gece bir yere çıkacak olsak hep aklımdan şu cümle geçer "umarım kavga etmeyiz" ve ben bunu ne zaman söylesem kavga ederiz! ve her seferinde "kahretsin işte biliyordum!" diye dövünürüm...Bundan sonra "Jenna"yı daha fazla ciddiye almalıyım galiba...Ya da kendimi...

Ballı süt

Sabah korkunç bir öksürükle uyandım. Ciğerlerim sökülüyor sanki. Sevgilim bana ballı süt  yaptı...Sabah dediysem saat 12:30 yani...e pazar günü malum...cumartesi gecesi ateşini geç söndürdük. Ne ateş ama! Önce, sudan bir sebepten çıkan tartışma, sonra babamın hatrına gittiğimiz Türk Sanat Musikisi konseri ki konser boyunca süren gerginliğimizden bahsetmiyorum, (hiç çekilmiyor hiç! böyle anları bilirsiniz; kavgalısınızdır ama olayı çözmeden 2 saat boyunca aynı mekanda yan yana gergin gergin oturmak durumunda kalırsınız. Aklını müziğe ver verebilirsen artık...)ordan çıkışta nerdeyse hiç konuşmadan yediğimiz yemek...Eve gelişimiz ve yine saçma sapan bir kavga...yarım duble votka, zırlama seansları ve sabah 5'de uyuma...İşte bir cumartesi gecesi ancak böyle heba edilir..Efenim konu, sevgilimin kafasında işle ilgili sorunlar olduğunda, etrafındaki herkesi, herşeyi, beni dahil görmemesi, ilgilenmemesi, kendini dünyaya kapatmasıyla ilgili. 1 yıldır beraberiz ve 1 yıldır buna benzer o kadar tartışma yaşadık ki sayısını hatırlamıyorum. Beni böyle durumlarda rahat bırak diyor adam! beni bırak, ben kafamda çözüp rahatlayayım!e bıraksana ayol sen de ! yok, bencillik öyle hat safhada ki, o an ilgi görmezsem deliriyorum. herkesi kendim gibi düşünüp, herkes kafasındaki herşeyi paylaşarak çözmek ister sanıyorum... Öyle megaloman bir insan da değilim hani. Ama içimde kafamda dönüp duran korkular, tedirginlikler öyle artıyor ki zaman zaman, son sürat giden bir arabadan atlayıp kafamı yarmışım gibi hissediyorum. İşin kötüsü bunu hep tek başıma yaşıyorum. kendi kendime savaşıp kendi kendime kazanıyor veya kaybediyorum. Hayatımda beni üzen, kıran herkesin acısını ondan çıkarmaya çalışıyorum sanki... Oysa öyle tatlı ve iyi ki...bu davranışların hiçbirini haketmiyor o...Oysa ki durmaksızın süren kavgalar meğer aşkın cilveleriymiiiş...:PYok abicim, çekilir dert değilim ben bazen! Ama barıştık sonra...Sabah bana ballı süt yaptı, sonra çay içtik, sonra gidip gazete aldı...beni öptü...Ben artık iyi bir kız olucam. Tamam şirinleri göremem belki ama, bu ilişkiyi kaybetmeye de niyetim yok. Herkese mutlu pazarlar...