18 Kasım 2010 Perşembe

Çikolata dükkanı

Bu bir gün önceki rüyam...Bir çikolata dükkanı...İnanılmaz çekici raflarda, vitrinde çeşit çeşit çikolatalar...Burası biraz komik; dükkanın sahibi de Fikret Kuşkan...ben oraya düzenli olarak gidiyormuşum aslında...sürekli çikolata alıyormusum oradan...Rüya, bilmem kaçıncı gidişimle başlıyor...hava soğukmuş ve kapının önündeki paspas ıslak olduğundan, tam girerken kayıp düşüyorum. Dükkanın içindekiler bana bakıyorlar ama gülmüyorlar, ben çok utanıyorum. Sonra girip yine bir sürü çikolata alıyorum...ve uyanıyorum...

Duvar önü hatırası

...tanıdık bir apartman...önünde duran iki insan...dayım ve yengem...eski, köhne apartmanın önünde geçmişe dair bir şeyler anlatmaya çalışırcasına yüzüme bakıyorlar bir fotoğraf karesinden...yanda gri, kirli bir duvar...duvarın üzerinde ismim yazıyor hem de irili ufaklı, büyük-küçük harfli çeşitli şekillerde...beni mutlu etmek için yollamışlar o fotoğrafı, bana hediye olsun diye bir vesileyle...öyle bir hisle uyanıyorum...

14 Kasım 2010 Pazar

Sonbahar...hüzünlü bahar...


Hüzünlü gelir insana o yaprakların uçuştuğunu görmek, hışırtılarını duymak, yağmurun yağması falan...Bu da mı böyle öğretilmiştir bize, yoksa hüzün denen şey bu mudur, genlerimizde mi vardır, böyle mi yaradılmışızdır, ya da sonbahar bize hüzün versin diye mi yaradılmıştır bilinmez ama herkesin sonbaharda aynı şeyleri hissedip bi anda şair kesilmesi, fonda yumuşak bir müzik eşliğinde kahvesini yudumlaması camdan bakarak, tesadüf olamaz...ya şartlanmışız buna; kuru yaprak=hüzün diye, ya da hoşumuza gidiyor, ki zaten yapımızda melankoli var, belki de güven veriyor bize sonbaharda gelişen bu toplu hüzün bilinci...Yazın sıcağında camdan güneşi izleyip hüzünlenen duymadım ben hiç...hah! belki de kimse yapmıyor diye yapmıyoruzdur...çünkü yapsan yalnız olacaksın, senden başka kimse yapmayacak, güven vermeyecek ve kendini yalnız hissedeceksin....belki de insanoğlu sonbaharda kendini yalnız hissediyordur yalnızca...hadi bakalım bi camdan bakıp hüzünleniim de güven duyayım, nasıl olsa dünyanın yarısı bunu yapıyordur şu anda deyip kilometrelerce öteden algıladığı telepatik sinyallerle mutlu oluyor işte...

Belki de, hani, bizim de doğanın bir parçası oldugumuz söylenir ya hep, zavallı ağaçların yapraklarını dökmesi canımızı yakıyordur, belki de asırlar önce dostumuz olan ağaçların hüznünü öğrenmişizdir, biliyoruzdur aslında ve farkında olmadan onların veda seremonisine katılıyoruzdur, kimbilir...